Bu yazıda Toronto’da yaşayan üç kişilik bir aile olarak araçla Toronto’dan Atlantik Kanada’ya yolculuk maceramızdan bahsedeceğim. Daha sonra “Atlantik Kanada” ve “Atlantik Kanada’dan Dönüş Rotası” başlıkları ile iki devam yazısı daha gelecek olan bu serinin ilkine, korona döneminde tatil ve otel önlemlerinden bahsederek başlamak istiyorum. Sıkıştırılmış ve hızlı bir tur yaptığımızdan, bu yolculuğun tamamında 9 gün içinde 8 otel değiştirdik. Dolayısıyla Kanada’nın pek çok yerindeki farklı otellerle ilgili fikrimiz oluştu.
Ama önce Atlantik Kanada‘nın hangi bölgeleri kapsadığından bahsedelim: Atlantik eyaletleri olarak da adlandırılan Atlantik Kanada, Newfoundland eyaletinin 1949’da Kanada’ya katılmasından sonra oluşan bir terim. Doğu Kanada’nın Quebec hariç Atlantik kıyısında bulunan dört eyaletinden oluşan bölgesi. Bu eyaletlerler: Maritimes – New Brunswick, Nova Scotia, Prince Edward Island ve en doğudaki Newfoundland ve Labrador eyaletini kapsıyor.
Toronto’dan Atlantik Kanada’ya Yolculuk
Bizim otel konusundaki tercihimiz, lüks olmasından ziyade ortalama ve temiz bir otel olmasıydı. Kaldığımız otellerin fiyatları gecelik 100 ila 140 Dolar arasındaydı. Belki çok daha önceden ayarlarsanız, aynı otellerde daha da uyguna oda bulabilirsiniz. (Ayrıca çocuğumuz olduğu için, iki büyük yataklı oda tercih etmemizin bazı otellerde fiyatı artırmış olması mümkün)
Otellerde Türkiye’deki Konforu Beklemek Yanlış!
İsim isim otelleri vermeyeceğim ama, tavsiyem en az Holiday Inn, Days Inn, Wyndam gibi otelleri tercih etmeniz. Biz onların hepsinden memnun kaldık. İsmini bilmediğiniz, fotoğraflarda güzel gözüken otellere aldanmayın. Biz bir iki tanesini test ettik ve memnun kalmadık. Odalar temizdi o konuda sıkıntı yaşamadık ama, klima verimli olarak çalışmıyordu. Tuvalet vardı ama, lavabosu dışarıdaydı. Televizyon ayarlanmıyordu gibi gibi… Zaten buradaki otelleri Türkiye ile kıyaslamak hata olur, bizdeki kalite ve hijyen hiçbir yerde yok!
Bazı otellerde her şeyin sizin için dezenfekte edilmiş olduğunu açıkça görebiliyorsunuz. Kapınızı açarken bile kapıda “Güvenliğiniz için dezenfekte edildi ve kilitlendi” etiketi var onu kendiniz çıkararak giriyorsunuz. İçeride sizin için bırakılmış el dezenfektanı ve temizleme mendili bulunuyor. Otelin içinde de belli aralıklarla yerleştirilmiş sosyal mesafe kurallarını anlatan etiketler ve uyarılar var. Ne kadar uyulduğu insan faktörüne göre değişkenlik gösteriyor tabiki, ama bu önlemlerin olması bile size kendinizi güvende hissettiriyor.
Biz bu önlemlere rağmen, yine de her otele kendi dezenfektanlarımızı, ıslak mendillerimizi ve kağıt havlularımızı taşıyıp kullanacağımız her şeyi temizledik. Prince Edward Island’a girişte yapılan zorunlu covid testini de negatif olarak aldığımız için “Demek ki doğru yapmışız ve corona virüs kapmamışız” diyoruz. İçinizin rahat etmesini istiyorsanız size de öneririz:)
İlk Durağımız: Montreal
Yola çıktıktan yaklaşık 5,5 saat sonra, Kanada’nın Toronto’dan sonraki en büyük şehri olan Montreal’de duruyoruz. Jacques Cartier isimli Fransız denizci, 1535 yılında çıktığı tepeye “Kraliyet Dağı” anlamına gelen “Mont Royal” adını vermiş, tepenin ismi de bir süre sonra şehrin adı haline gelmiş. Onun ismi de, şu anda şehrin tarihi bölgesinde en meşhur buluşma noktalarından birinde ve bir köprüde yaşatılıyor. Toronto’dan 550 km uzaklıktaki bu şehir, Quebec eyaletine bağlı ve Kanada’nın en bilinen şehirlerinden birisi.
Montreal, Paris’ten sonra dünyada en çok Fransızca konuşulan ikinci kent. Ottawa ve Saint Lawrence Nehirleri’nin birbirine karıştığı noktada, Montreal Adası üzerinde yer alıyor. Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri olarak kabul edilen McGill Üniversitesi ve dünyada en çok ziyaret edilen sanat müzelerinden biri olan Montreal Güzel Sanatlar Müzesi de bu şehirde yer alıyor. Birçok sokak, soğuk kış günleri için yeraltından alışveriş mekanlarıyla birleşik ve Ville Souterraine (The Underground City- Yer Altı Şehri) diye geçiyor. 32 km uzunluğundaki yer altı şehrinin belli noktalarından sokaklara, iş merkezlerine, metro istasyonlarına ve hatta bazı otellere geçişler yapılmış.
Montreal’de Gezilecek Yerler
Gitmeden not aldığımız yerler arasında; Old Montreal, Montreal Biodome Bilim Müzesi, Botanical Garden, Notre Dame Bazilikasi, Eski Liman (Old Port) ve Mont-Royal tepesi vardı. Sıkıştırılmış ve hızlı bir programımız olduğundan, pek çok yerini de gezme fırsatımız olmadı. Müzelerin çoğunu gezmeyi planlıyorsanız 38 müze ve yeri kapsayan Museums Pass alabilirsiniz. Bizim gezebildiğimiz yerler arasında; Bilim Müzesi gerçekten çok etkileyiciydi, Notre Damme Bazilikası da özellikle akşam aydınlatmalarıyla tam bir mimari harikası. Mont-Royal tepesi şehri yukarıdan görüyor. Fransız mimarisine hakim olan şehir, yalnızca 11 kente verilmiş olan UNESCO City of Design (Kent Tasarımı) ödülüne sahip. Old Montreal, Çoğu 17. ve 18. yy.’dan kalma taş yapılara ve müzelere ev sahipliği yapıyor. Özellikle d ar sokaklarında dolaşıp, restoranlarında yemek yiyip, barlarında birşeyler içebileceğiniz şehrin en turistik bölgelerinden biri.
Botanik Bahçe oldukça güzel ve turistik bir yer. Özellikle Japon Bahçeleri dekoru ve atmosfer çok güzel, ama Kanada ile ilgili pek özelliği yoktu bence. Eski Liman (Le Vieux Port-Old Port), St. Lawrence Nehri üzerinde kurulmuş. Marinadan rehber eşliğinde tekne turları yapılıyor. Nehir boyunca uzanan parklar ise oldukça güzel. Nehir kenarı; yürüyüş yapanlar, bisiklete binenler, paten kayanlarla her daim kalabalık.
İstanbul’un yaklaşık 8 katı büyüklüğe sahip Montreal’de; tabelalardan otopark ödeme noktalarına, marketlerden insanlara kadar her şey Fransızca 🙂 Yani bu dili bilmeden burada yaşamak gerçekten zor gözüküyor. Turistik noktalar dışındaki çoğu insan İngilizce bilmiyordu bile. Diline uzak olduğumuzdan mıdır bilemiyorum, biz biraz soğuk bulduk burayı maalesef. Ayrıca hep varolan trafiği, adım başı inşaat olması da eksi taraflarındandı. Bu bizim fikrimiz tabiki, seveni de gerçekten çok seviyor.
İkinci Durağımız: Quebec City
Kanada’nın Fransız bölgesi olan Québec eyaletinin başkenti Québec City (veya Ville de Québec), eyaletin Montreal’de sonra ikinci büyük şehri. Ayrıca, 1985’ten beri UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor.
Kuruluşu 1608’e dayanan Quebec City’yi, “Yeni Fransa’nın Babası” olarak bilinen haritacı Samuel de Champlain keşfetmiş. Saint Lawrence Nehri’nin kenarına kurulmuş Qubec City’de kışlar epey soğuk oluyor. Ziyaret etmek için en ideal tarihler, yaz ve sonbahar. Şehir merkezi (Old Quebec), Upper ve Lower Town olarak ikiye ayrılıyor. Gezerken rastlayacağınız ve muhtemelen gözünüzü alamayacağınız Château Frontenac Oteli, şehrin simgesi olmayı hak edecek estetiklikte bir yapı. 1800’lerin sonunda Canadian Pacific Railway şirketi için yapılmış. 1893’ten beri de otel olarak kullanılıyor. Ayrıca dünyanın en çok fotoğrafı çekilen oteli kendisi 🙂
La Citadelle de Québec (Quebec Kalesi), zamanında Saint Lawrence Nehri’ni ve çevresini kontrol etmek amacıyla yapılmış. Yukarıdan yıldız şeklinde görziken bu kale, tersten yapılmış. Düşmanlardan korunmak için yukarı doğru değil, aşağı doğru inşaa edilmiş. Bu yüzden görebildiğiniz kısmı aslında çok azı.
Vieux Port (Eski Liman), St. Lawrence Nehri kıyısında bulunuyor ve şehrin en meşhur yerlerinden. Notre Dame Katedrali ve Belediye Binası da Quebec City içindeki görkemli yapılardan. Katedralden Saint Jean (Rue St.-Jean) Kapısı’na kadar uzanan cadde ise restoran, kafe, bar, sanat galerileri ve hediyelik eşya satan dükkânları ile günün hemen her saatinde canlı. Sokak eğlenceleri, atlı arabalar, samimi insanlar görebileceğiniz Old Quebec’i biz çok sevdik.
Niagara’dan Yüksek Şelale: Montmorency
Bizim gezi listemizden bulunan ve gerçekten çok beğendiğimiz Montmorency Falls’tan bahsetmeden geçemeyeceğim. Şelale, şehir merkezinin 12 km uzağında yer alıyor. Eyaletin en yüksek şelalesi. Hatta, yüksekliği Niagara Şelaleleri’nden bile 30 metre fazla. Quebec City’ye gelirseniz, mutlaka burayı görmek için zaman ayırmalısınız. Ayrıca, “Cable Car” ya da “Funitel” adı verilen teleferik ile şelalenin yanından geçmeyi de ihmal etmeyin. Muhteşem bir manzarayla inip çıkmak, gerçekten etkileyici!
“Kuzey Amerika’nın etrafı surlarla çevrili tek şehri” olan Quebec City’nin bu duvarları, yaklaşık 4,5 metre uzunluğunda. Bir kısmı kentsel gelişim için gereksiz bulunarak yıkılmışsa da Old Quebec’i çevreliyor. Bu duvarların üzerinde aynı Çin Seddi’nde olduğu gibi yürünebiliyormuş, biz yapmadık ama aklınızda bulunsun:)
Kuzey Amerika’nın en eski tapınağı olan St. Anne Tapınağı ise, buranın en eski hac yeri. Her yıl bir milyondan fazla ziyaretçi çekiyor. Şehirde tıpkı Montreal gibi, İngilizce az Fransızca ise oldukça yoğun şekilde konuşuluyor. Avrupa havasını hissetmenize sebep olan bu durum, turistik bölgede sizi çok fazla zorlamıyor. Burada daha çok kişi İngilizce biliyor ve konuşuyor.
Quebec eyaletinde şaşırdığımız şeyler arasında, daha sonra gideceğimiz eyaletlerde de rastlayacağımız bir uygulama var; araçların ön tarafınfa plaka bulunmuyor. Sadece arka tamponda plaka mevcut. Stop tabelalarıi otopark ödeme noktaları, Toronto’da da olan bazı marketlerin ve bankaların adları burada Fransızca.
New Brunswick Eyaletinin Başkenti: Fredericton
Fredericton, Kanada’nın New Brunswick eyâletinin başkenti olmasının yanında, eyaletin kültürel, sanatsal ve eğitim merkezlerinden biri. Kentte New Brunswick Üniversitesi ve özellikle sanat üzerine eğitim veren St. Thomas Üniversitesi bulunuyor. Kent ayrıca Beaverbrook Sanat Galerisi ve Yok-Sunbury Müzesi gibi kültürel kurumların da ev sahipliğini yapıyor. Harvest Jazz and Blues Festivali her sene oldukça ilgi çekiyor.
Fredericton’da yaşayanların üniversite mezunluğu oranları ve gelir seviyeleri New Brunswick’teki şehirler arasında ilk sırada. Kent merkezinde nüfus 50.000 kadar olsa da, etrafıyla birlikte Fredericton’ın nüfusu 85.000’e yakın. Bu kadar küçük bir şehirde iki üniversite bulunması şaşırtıcı olduğu kadar, okul sezonunda kalabalık bir öğrenci kitlesinin kentte yaşamasının nedeni. Öyle ki, duyduğumuza göre yoğun öğrenci nüfusu dolayısıyla, ev kiraları Toronto ve Montréal gibi büyük kentlerle karşılaştırılacak kadar pahalıymış.
New Brunswick bayrağının renkleri ve sembolleri kültürel, politik ve bölgesel anlamlar taşıyor. Bayrağın üst üçte birlik kısmındaki altın aslan İngiltere Kraliyet Armasına atıfta bulunuyor. Çünkü bölge, 1713’ten 1867’de kurulan konfederasyona kadar onun sömürgesiymiş. Bayrağın alt üçte ikisinde bulunan gemi ise, New Brunswick’in tarihi gemi inşa endüstrisini temsil ediyor. Gemi inşası zamanında New Brunswick’in en önemli ekonomik faaliyetiymiş, ama Konfederasyon’dan sonra önemli ölçüde azalmış.
Fredericton’un Kartpostallık Sahili
New Brunswick’in nüfusu 754 bin civarında. Fredericton, daha çok büyük bir köy gibi hissettiren zarif ve güzel bir yer. Ayrıca Kanada’da şehir merkezinde ücretsiz Wi-Fi sunan ilk şehir olma özelliğini taşıyor. Gezilecek yerler arasında çok fazla seçeneğiniz olmayan Fredericton’da şehir merkezi görülmeye değer. Sahili ve deniz feneri, kartpostallık fotoğraflar yakalamanıza imkan sağlıyor. Merkezinde tarihi binalar, ziyaret edilecek ilginç yerel mağazalar, ve restoranlar var.
Bu bölge, neredeyse tamamen yerel işletmelerden oluşuyor. Büyük, zincir mağazaları görmüyor ve kentin tarihi atmosferini daha çok benimseyebiliyorsunuz. Şehirdeki meşhur aktivitelerden biri de, Eylül ayının ikinci Pazar günü düzenlenen Dragon Boat Festivali. Ontario’dan sadece burayı gezmek için o kadar yol yapılacak özellikte bir yer değil bizce. Ama bizim gibi Atlantik Kanada’ya arabayla gitme planınız varsa, güzel bir dinlenme noktası.
Yazı dizisinin ikinci bölümü olan ‘Atlantik Kanada’ için takipte kalın!