Dünya çok garip bir noktaya doğru ilerliyor. Hep mi böyleydi, yoksa sosyal medya ile her şeye bu kadar hızlı ulaşmak mı bizi etkilemeye başladı bilmiyorum.

Pandemi, ekonomik bunalım, şimdi üstüne savaş. İçinden çıkamadığımız, üstümüze üstümüze gelen duvarlar var gibi hissediyorum.

İyi şeyleri gözümüz daha az görür oldu, en azından ben olumlu şeyleri görmekte baya zorlandığım bir dönemden geçiyorum. Elime telefonu her aldığımda acı çeken, isyan eden, şikayetlerini birine ulaştırmak için uğraşanları ya da hiçbir şey yokmuş gibi yoluna devam etmeye çalışanları görüyorum.

Belli bir noktadan sonra empati kurmak, herkesin hislerini bir türlü paylaşmaya çalışmak zor geliyor. Kendi hayatına dönüyorsun ama bu kadar olumsuzluğun arasında her şey sisli; enerjini toplamak, hedeflerine tutunmak ya da bunun benzeri bir çok şey kendini kandırmak gibi geliyor.

Yalnız olmadığımı biliyorum çünkü çoğu insan bu durumdan geçiyor.

Şöyle ağız dolusu mutluyum diyen birine rastlamakta zorlanıyorum. Elbette şuan bu yazıyı okuyanlar arasında vardır mutlu, güzel insanlar ama en azından benim çevremde durum böyle.

Kanada’da bile ekonomi eskiye göre kötü durumda. Bazı konularda baya zorlanıyoruz. Ekonomik olmasa da bazı sosyal zorluklar da var sanki. Fakat bunları Türkiye’den birine anlatmak da elbette mümkün değil. Çünkü bizim ‘dertleşme’ hakkımızın olması ve bazı olumsuzları anlatabilmemiz için sadece Türkiye’de yaşamamız gerekiyor. Onun dışında hiçbir şey olmamış gibi, ‘hayat mükemmel ya’ diyerek yolumuza devam etmeliyiz. ( Evet bu konuda biraz dertliyim ve dertlerin yarıştırılması, ‘sizin sıkıntı çekiyor olduğunu düşünmeniz çok gereksiz’ tavrı bana iyi gelmiyor)

Elimizde olmayan şeylerin artan baskısı, bazı şeyleri değiştirecek gücü bulamamamız ve kendimizi iyice anlatamıyor olmamız sonucunda da yalnızlaşıyoruz.

Bazı şeyler içimizde birikiyor, biriken şeyler başka şekilde ortaya çıkıyor. Mesela bende duygusal yemek yeme olarak kendini gösteriyor. İnsan sıkıntısını yiyerek bastırmaz arkadaşlar, böyle olmamalı ama oluyor. (Farkındalığı yüksek ama çözümsüz insan yakarışı)

Sizi yargılamadan, karşılığında bir dert ile cevap vermeyecek, daha doğrusu derdini sizle yarıştırmayacak birine ihtiyaç var. Bu dünyanın neresinde olursanız olun artık bir ihtiyaç. Tabii hayatınızda Polat Alemdar’ın Ömer babası, Yusuf Miroğlu’nun kuşçusu, Ezel’in dayısı gibi bir karakteriniz yoksa. Hoş her dert anlatmaya gittiğimde karşılığında hikaye dinlemek de bir zamandan sonra eminim sıkıcı oluyordur.

<Ömer Baba bir sıkıntım var. Sevgilimle durumlar iyi değil…> , <Sana bir hikaye anlatayım oğlum, Hz.Yusuf bir gün devesiyle ilerlerken…> Tamam, baba boşver.

O insanı bulmak her zaman kolay değil. Bulduğunuz insanın da her zaman enerjisi sizi taşıyacak durumda olmayabiliyor ya da bazen sadece anlatmak yetmiyor, neden böyle olduğunu da anlamak gerekiyor. Karşındaki seni dinliyor ama senin kendini anlamana yardımcı olamayabiliyor.

Böyle durumlarda da sanırım artık bir terapi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu yazıyı hem biraz içimi dökmek hem de yakında bir terapiye başlamam konusunda kendimi ikna etmek için yazıyorum. Belki sen de aynı hissediyor ama kendini ikna edemiyorsundur.

Her postaya cevap yazmamız mümkün değil ama sen de içini dökmek istersen, biz seni Eray ile birlikte yargılamadan dinleriz/okuruz. Sitemizin iletişim formundan sende düşündüklerini yazabilirsin ya da aşağıdaki yorum kısmını da kullanabilirsin.

Terapi almaya ihtiyacın varsa, daha profesyonel biri beni dinlese diyorsan da benim de kullandığım/tekrar kullanmaya başlayacağım Hiwell’i kesinlikle öneririm. Bir şekilde, bir yerden anlatmaya başlamak lazım. Yalnız değilsin.


( Bu yazı Hiwell iş birliği içerir)

Hiwell size dünyanın neresinde olursanız olun online ve Türkçe olarak psikolojik destek almanız için olanak sağlar. Ayrıntıları  bu adresten öğrenebilirsiniz. 

Yorum bırak