Merhabalar. Size bu yazıda 2019 Ocak ayında 2,5 yaşındaki oğlumuzla Kanada’ya geliş hikayemizden bahsetmek istiyorum. Buraya gelen küçük çocuklu ailelerin en çok gerildiği ve araştırdığı konuların başında,
“O kadar saat uçakta çocukla nasıl geçer?”
sorusu geliyor…
Hemen belirtmeliyim ki, bu bizim deneyimimiz ve herkesin başına aynısı gelecek diye bir şey yok. Ama tedbir almanız ve hazırlıklı olmanız için bilmenizde fayda var.
Ve işte o korkulan gün geldi. 2,5 yaşında bir bebekle 12 saat yolculuk yapma düşüncesi baştan beri beni en çok korkutan konuydu. Seyahatimiz olduğu gün kalabalık bir uğurlama ekibiyle konvoy halinde havalimanına geldik. Sağ olsunlar ailemiz ve arkadaşlarımız bizi o gün yalnız bırakmamışlardı. 6-7 bavul, bir de bebek arabasıyla içeriye gireceğimizden bize THY kontuarına kadar eşlik ettiler. Bavulları verdikten sonra vedalaşma kısmında epey duygusallaştık. “Çocuğun yanında ağlamayalım”, “Ne olacak herkes gidiyor”, “Ha İzmir ha Kanada yanında olmadıktan sonra” vs. gibi cümlelerin hepsi boşa söylenen cümleler olarak kalıyor maalesef. Gözlerden o birkaç damla mutlaka dökülüyor 🙂
Pasaport kontrole gelip ailelerimize son kez el salladıktan sonra, yeni hayatımızda sadece üçümüz kaldığımız ve bundan sonra buna alışmamız gerektiği ilk kez orada bu kadar ciddi şekilde dank etti kafamıza. Biliyorsunuz ve öteliyorsunuz öncesinde çünkü. Uçağınız hemen kalkarsa şanslısınız. Ama bizim uçağımız yaklaşık 3 saat rötar yaptı ve her gecikmenin tabelaya yansımasıyla daha da yıkıldık. Büyükler bir şekilde idare ediyor ama çocuklar için gerçekten çok zor bu kadar uzun saatler beklemek. Hele de bu kadar küçük yaştaysa. “Nasıl geçer, ya durmazsa” derken; oyunlar, vakit geçirebileceği oyuncaklarla bir şekilde geçirdik. Tavsiyem, bu tarz bir durum için çantanıza sığdırabileceğiniz boyutta ve miktarda oyuncak almanız yanınıza. Sticker kitapları olabilir; küçük defterler, renkli kalemler olabilir aklınıza ne geliyorsa…
Uçağa bindikten sonra 5 saatimiz gayet güzel geçti. Bu arada bebeğinizin bezi varsa uçak tuvaletlerinden en az birinde alt değiştirme ünitesi oluyor fakat çok dar ve küçük. Tersinizde kalıyor ve orada bez değiştirmek neredeyse imkansız. Hele de çocuğun boyu biraz uzunsa. Ayrıca korona döneminde ne kadar alt açma örtülerinden serseniz de hijyenik olacağını düşünmüyorum. Ben koltuk üzerine önce battaniye ve alt açma örtüsü sererek, eşimle de çocuğumuzu iki taraftan kamufle ederek değiştirmeyi tercih ettim. Koltuklar arasındaki kol dayama kısımlarını kaldırınca rahatça yatırabiliyorsunuz. Oğlumuz Demir, bindiğimiz ilk 1-1,5 saatte uyuyordu. Uyuduğu için kulakları da basınçtan çok etkilenmemiş olacak ki, kalkışta hiç ağlayarak uyanmadı. Ama ben her ihtimale karşı su şişesini ve çubuk krakerini hazır etmiştim. Çocuklar bir şeyler yiyip, içip ya da çiğneyip yutkundukça kulak ağrıları azalıyormuş. Sakız çiğneyebiliyorsa çocuğunuz, onu da deneyebilirsiniz.
Uyandıktan sonra yemek servisi yapıldı. Yedirmeye çalıştığımız halde ana yemek ya da ekmek yemek istemedi. Çocuklara özel 2 yaşına kadar kavanoz mamaları veriliyordu biz gelirken, hala veriliyorsa küçük yaşlardaki çocuğunuz icin onları kullanabilir ya da kendiniz önceden yanınıza alıp
2 saat sonra bir anda ağlamaya başladı. Ağzını ve karnını gösterip “acıyor” diyordu sadece. Ne olduğunu anlayamadan istifra etmeye başladı. İlki gerçekten çok fazlaydı ve koltuklarımız, kıyafetlerimiz, her şeyimiz battı. Onun üzerini değiştirdik, ama bizim yedeğimiz yoktu yanımızda. 2 büyük paket ıslak mendille temizlemeye çalışıp, hosteslerden istediğimiz poşet ve battaniyelerle de uçuşa devam edebilecek duruma getirdik kendimizi. Yaklaşık 1’er 2’şer saat arayla üç kez daha istifra etti. İlki kadar olmasa da yine bazı şeyleri kirlettik. Uçaktaki battaniye ve yastık stoğunu bitirmiş olabiliriz🤦🏼♀️ O bedenen, biz de psikolojik olarak çok yorulduk açıkçası. Siz siz olun eğer çocuğunuzla uçacaksanız yanınıza doktorunuzdan onaylı bulantı önleyici ve mide yatıştırıcı ilaçlar almayı ihmal etmeyin. Tabii kabin bagajlarınızda yeriniz varsa bol bol da yedek kıyafet. Yemek yemesi için de ısrar etmeyin. Tatlı gibi boş mideyi yoracak şeyler yedirmeyin. Bir de “bizim çocuk kusmaz” demeyin.
Doğduğundan beri Demir’in istifra sayısı bir elin parmaklarını geçmez diyebilirim. Ama belli bir saati geçtikten sonra küçük bir çocuk için o yükseklik ve basınç gerçekten çok fazla. 12 saat çook uzun bir süre. Neyse ki sağ salim atlattık. Darısı başınıza:)
Peki ben kimim?
İlk yazım olduğu için biraz kendimden de bahedeyim istedim.
Ben Dilek…
1987 İstanbul doğumluyum. Beykent Üniversitesi Radyo-Televizyon bölümü mezunu bir “İletişimciyim” Üniversiteye başladığım yıl olan 2004 itibariyle Expo Channel’da staj yaparakmeslek hayatıma atıldım. Sonrasında sırasıyla Kanal D, CNN Türk, D Prodüksiyon, TVNET, 24 TV, KANALTÜRK gibi ulusal ve tematik kanallarda asistanlıktan uzmanlığa, yönetmenlikten prodüktörlüğe, programcılıktan haberciliğe pek çok görev ve departmanda bulundum. Başladığım ilk yıllardan, bıraktığım 2015 yılına kadarki 11yıllık medya serüvenimde çok keyif alarak çalıştım. Arada evlendim, çocumuza hamile kaldım, doğurdum, kendim büyütmek istedim derken birkaç yılı meslekten uzak geçirdim. Eşimin işi dolayısıyla Kanada’ya göçme durumumuz oluşunca bizim ve çocuğumuzun geleceği için en doğrusunun bu olacağına karar vererek tası tarağı toplayıp, bütün düzenimizi ve ailelerimizi Türkiye’de bırakarak Kanada’ya yerleştik. Ve maceramız böyle başladı…
Ben bu süreçte deli gibi internette Kanada ile ilgili bilgi ararken ve burada yaşamış/yaşayan kişilerin deneyimlerini merak edip okurken buldum hep kendimi. Kanada Geyikleri ile de bu süreçte tanıştım ve sayelerinde çok şey öğrendim, teşekkürlerimi sunarım:))
Bizim ilk karar verdiğimiz günden gelene kadar geçen süre toplamda 2 ay 10 gün kadardı. Bu kısa sürede çocukla Kanada’ya göçmek hakkında yazılar arayıp durdum ve çoğunlukla bulduğum blog yazarları seyahate giden, okumaya giden ya da kısa süreli çalışarak dil öğrenmek için Kanada’ya gidenlerdi. Lakin benim durumunda olan, yani eşinin işi dolayısıyla giden ve yine benim gibi okul öncesi çağda çocuğu olan(bizimki o zaman 2,5 yaşındaydı) bir annenin yaşadıklarını anlatan birilerini bulamadım. Varsa affetsin… Velhasıl buradan çıktı instagramda “Kanada’da Bir Türk Aile” sayfasını açma fikri. E serde gazetecilik/habercilik de barınınca yazmak, yazdığını görsellerle desteklemek pek keyif veriyor insana…
Bundan böyle severek takip ettiğim Kanada Geyikleri’nin internet sitesinde de yazar olarak deneyimlerimizi paylaşacağım. Sadece yaşanılan anılar, bizim başımıza gelenler, gezdiğimiz yerler ve onların hikayeleri, daha doğrusu Kanada ile ilgili yazılar bulacaksınız benim başlığım altında. Maksadım Kanada göçmen adayı olan aileler aradıklarını bulabilsin, başımıza gelen deneyimlerden faydalanabilsin. Ne de olsa tecrübeler paylaşıldıkça güzel. Keyifle okumanız dileğiyle…