Bir Kimya Öğretmeni Kanada’da Ne İş Yapacak? (Bölüm 1)

 

Koskoca iki ay nasıl geçti, gelin bir de bize sorun. Bundan iki ay önce yola çıktığımız gün hayatımın en uzun günü oldu! Stres, aktarmalar, kontroller, sıralar, evrakar, test sonuçları, pasaportlar, kağıtlar… her yerde bir sıra, her yerde bir bekleme. Uzunca bir uçuş sonunda St. John’s şehrine vardık. Havaalanında en son sıramıza girdik ve yaklaşık 30-40 dakikalık bir bekleyişten sonra hedefimize ulaştık ve resmi olarak Kanada’ya giriş yaptık.

Bu uzun yolculuğun detayları için Nevra Özören Şener’in ‘St. John’s Şehrine Uzanan O Yolculuk’ başlıklı yazıya bakabilirsiniz.

St. John’s Şehrine Uzanan O Yolculuk!

Gecenin çok geç saatinde geldiğimiz için doğrudan evin yolunu tuttuk. Hayatımın en huzurlu uykusuydu diyebilirim. Nerede, nasıl uydum hatırlamıyorum diyecek kadar derin bir uyku.

Yeni gün, yeni ülke, yeni hayat…

İlk gün yapılacaklar listemizde banka işleri ve telefon hattı alımı vardı. Fakat banka telefon numarası, telefon şirketi kredi kartı istediği için kısır bir döngü de vardı. Nasıl yapacağımızı bilmeden önce telefon hattı için gittik, biraz bilgi aldık. Sadece bilgi alabileceğimizi anlayınca bankaya gittik. Hesap açmaları ve kredi kartı başvurusu için bankada 3 saat harcadık. Ne bir su, ne bir kahve ikram ettiler. Bu kan şekerimizi biraz sarstı tabi. Yanımızda getirdiğimiz parayı hesaba yatırıp derdimizi anlatana kadar bir saat daha geçti. Kredi kartımız onbeş gün sonra geleceği için telefon hattı için de en az on beş gün beklemek zorunda olduğumuzu gerçeği ve açım diye bağıran bir bünye ile yaklaşık dört saat sonunda bankadan ayrıldık.

Zaten gün bitmişti ve sadece banka işlemlerini halledebildik. Telefon hattımıza da ulaşamadık. Geçici ve ön ödemeli hat seçeneğini istemediğimiz için telefon işi kredi kartına bağlı olarak ertelendi.

‘Kanada numarası yoksa iş yok.’ diye okumuştum hep. Deneyimlerini paylaşanlar genel olarak bunu söylüyordu ve aslında doğru. Ben de telefonu beklerken email üzerinden çok yere başvurdum. Telefon ile aramamı söyleyen cevaplar aldım. Ama kullandığım bir hattım olmadığı için dönüş yapamadım.

Bir restorandan aldığım email doğrultusunda arayamıyorsam giderim dedim ve gittim. Bana email atan sorumlu kişi orada yoktu. Oradaki birine derdimi anlatayım dedim böyle böyle, hattım yok ama telefonsuz da çalışabilirim, bana iş verin dedim. ‘Benim telefonumu kullanabilirsiniz.’ dedi. Sorumlu kişiyi aradı. Ertesi gün için saatleştik.

Ertesi gün yani Kanada’ya giriş yapmamın 6. günü iş veren ile anlaştım, 7. gün iş başı yaptım.

Tabi bulduğum iş sürpriz değil. Mutfak yardımcısı olarak başladım. Mutfak yardımcısı dediysem Şef’in sağ kolu değil elbette. Bulaşık, temizlik gibi basit görevler.

Cuma ve Cumartesi gibi yoğun bir kaç günün ardından ufak ufak hazılık yardımlarına geçiş yaptım. Patates soyma, soğan doğrama, marul yıkama… çok zor değildi benim için. Daha önce profesyonel bir mutfakta çalışmamış olsam da yemek yapmayı biliyorum. 10-12 kişilik misafir ağırlamışlığımız ve iyi kötü, kendimizce tam bir menü hazırlamışlığıız var. Bence bunu keşfeden mutfak şefim beni ufaktan LineCook olarak eğitmeye başladı ve bir hafta sonunda mutfakta iki Line’da tabak çıkartabilir hale geldim. İşin iyi tarafı saatlik ücretimde de artış aldım. Özetle çalışmaya başladığımın 4. günü terfi, 2. çekimde de zam almış oldum.

Şu an her şeyi olmasa da birçok şeyi, tabi ki mutfak şefinin istediği şekilde, yapabiliyorum. Mutfakta çalışıyorsanız her yere hakim olmanız gerekiyor. Bazı akşamlarda mutfakta yeteri kadar insan olmadığı için yemeğinizi yapıp, çıkardığınız bulaşıkları yıkamanız ve dışarıdan geri gelen tabakları yıkamanız gerekebiliyor. Mutfağın mantığını çözmek benim için zor olmadı. 13 yıllık kimya öğretmenliğinin ardından mutfakta çalışma deneyimi bence harika. Yemek yapmayı sevdiğim için de böyle düşünüyor olabilirim elbette. Sadece tabak çıkartmak değil gün içerisinde yani yemek servisi başlamadan önce hazırlanması gereken soslar, pişirilmesi gerekenler, doğranması gerekenler de işin başka bir yüzü.

Yani kendi içinde düzeni olan tam bir kaos aslında. Özellikle yoğun olan akşamlarda anlatılamaz bir deneyim. Geçici iş olarak da olabilir ama belki de mutfakta beni güzel bir kariyer bekliyordur.

Mutfakta çalışmanın bazı avantajları da var mesela çalıştığınız zaman zarfında yemek bedava. Çok olmasada bahşişlerden pay alıyorsunuz. Çalıştığınız zamanın dışında ise %50 indirimli. Alkollü içecekler, her zaman %25 indirimli gün sonunda %25 indirimli bir şeyler içmek gayet keyifli ve dinlendirici oluyor.

Mutfak dışarıdan görülmediği/duyulmadığı için yemek yaparken dans edebiliyorsunuz, müzik dinleyebiliyorsunuz, geyik yapabiliyorsunuz. Bu benim çalıştığım yere özel olabilir tabi. İşinizi aksatmak yok ama, istasyonunuzun işleyişi önemli. Bir istasyon aksarsa mutfak aksar.

Vücudumda özellikle parmak, el, kollarımda değişik kaslarımı keşfettim. Bu keşfe ağrılar eşlik etse de zaman içerisinde alıştım. Ayakta çalışmaya alışkınım ama sistem farklı burada, tahta başında ya da sınıf içerisinde olmak gibi değil. İlk 10 gün kendime gelemedim, dinlenmeye fazlaca ihtiyacım oldu.

Zaman içerisinde alıştıkça, zaten ilgim olan ve sevdiğim bir alanda çalışmak daha rahat bir hale geldi benim için. 6. haftamı tamamlamak üzereyim, gayet keyifle çalışıyorum. Genel anlamda mutfakta ve restoranda herkes birbirine yardımcı, anlayışlı.

Gelen misafirlerin bazıları yemekleri çok beğendiklerini söylemek için mutfağa uğruyorlar, ki bu bana çok değişik ve çok anlamlı geldi.

Yoğun ve yorucu ama güzel bir başlangıç oldu. Yaşadığımız yerde henüz turist olamadık. Hava artık kışa dönüyor. Bence kış geldi ama daha gelmedi diyorlar. Merakla kışı bekliyoruz.

 

Yorum bırak