“İşte bu Ontario’da görebileceğin bir şey değil!” dedi Kyle, yaya geçidinde olmamamıza rağmen durup bize yol veren otomobile şaşırarak. Kanada’nın birçok yerini dolaşmasına rağmen Halifax’a ilk defa geliyordu ve o da Atlantik Kanada’daki hayatın nasıl olduğunu karşılaştırıyordu.
Benim ise karşılaştırabilecek bir bilgim yoktu zira Kanada’da başka yerde yaşamamıştım. Başka yerde yaşamak ne demek zaten bilmiyordum. Ancak çevremizde Ontario’dan buraya gelip yerleşmiş ve hayatlarına burada devam eden birçok Türk vardı. Onlar iki tarafı da deneyimlemiş ve buraya yerleşmeye karar vermişlerdi.
Elbette ki bunun tam tersi uzun yıllar boyunca geçerliydi. Atlantik Kanada tüm doğal güzelliklerine karşılık iş imkanlarının kısıtlı, kişi başına gelirin en düşük olduğu eyaletlerdi. Genelde gençlerin okul sonrasında iş hayatı için büyük şehirlere göç ettiği, emeklilikleri geldiğinde döndükleri Ege sahilleri gibi bir yermiş esasen. Muhafazakar Parti lideri Pierre Poilievre’in dediği gibi: Küçük, kırsal ve uzak! (Ve bu laf yüzünden Halifax, %18 ile Poilievre hakkında en az olumlu düşünme yüzdesine sahip şehir.)
Halifax Tarihi
ABD’nin Atlantik kıyısındaki şehirleri bu kadar gelişmişken Kanada’nın doğu kıyısının bu kadar geride kalmasının ardında 1959 yılında tamamlanan bir proje var: St. Lawrence su yolu.
Esasen 1749 yılında kurulan Halifax, Kanada’nın en eski şehirlerinden bir tanesi. Hatta Toronto’dan yaklaşık 50 yıl önce kurulmuş. Ancak hâlihazırda St Lawrence Nehri, gemilerin okyanustan 1600 km içeriye girmesini sağlayarak taşımacılığı Kanada’nın daha merkezine taşımış ve Montreal’i yüz yıl boyunca Kanada’nın en büyük şehri yapmış.
Yine de Kanada kurulurken Nova Scotia, 1871’de Ontario’nun üçte biri, Quebec’in beşte biri nüfusuna sahipmiş. O tarihte ortada ne Calgary ne Edmonton ne de Vancouver varmış. Takip eden 150 yılda bu yukarıda bahsi geçen şehirler Kanada’nın en büyük 6 şehrinden üçü olup, Ontario’nun nüfusu da 13 kat artarken Halifax’ı önce 1917’de limanda infilak eden Fransız kargo gemisinin yarattığı tahribat vurmuş. O dönemde 100 bine yakın nüfusu olan Halifax’ta 1800 kişi ölmüş, 9000 kişi de yaralanırken 25 bin kişi evsiz kalmış. Patlamanın yarattığı tahribatın bugünkü karşılığı tam 672 Milyon Kanada doları. Şehre esas darbeyi ise 1959 yılında tamamlanan St Lawrence kanal projesi vurmuş. Bu kanal ve geçitler sayesinde St. Lawrence Nehri, Ontario Gölü’ne bağlanmış ve gemilerin Toronto’ya hatta daha ötesine kadar ulaşması sağlanmış.
Tabuta son çiviyi ise havacılık sektörünün gelişmesi çakmış. 1920-70 yılları arasında dünya savaşlarının yarattığı tahribattan kaçan 1 milyonu aşkın göçmenin Kanada’daki ilk durağı Halifax limanı olmuş. Sonrasında hem Avrupa’nın yeniden inşası sonrasında Avrupalı göçmenlerin durması hem de artık sivil havacılığın çok daha erişilebilir olması ile göçmenlik işlemlerinin yapıldığı bu binaya kilit vurulmuş.
Sonrası Halifax ve tüm Atlantik Kanada için fetret devri. 1991’den itibaren takip eden 20 yıl boyunca her beş yıllık nüfus sayımlarında Halifax’ın nüfusu sadece %3-4 civarı artmış. Pandemi ve onun yarattığı yeni düzen iki sene içinde Halifax’a bir değişim getirdi. Nova Scotia eyaleti uzaktan çalışmaya atıfta bulunarak ülke çapında “Madem istediğin yerden çalışabiliyorsun gel buradan çalış” diye bir reklam kampanyası başlattı ve bu kampanya hâlihazırda fiyatların arşa çıktığı Ontario’da karşılık buldu. Uzaktan çalışma imkânı olan ve evi olmayanlar artık Ontario’da ev almanın hayal olduğunu anlayarak buraya yerleştiler. Evi olanlar ise evlerini satarak Halifax’tan iki ev alabileceklerini ve birini kiraya verip ekstra gelir yaratabileceklerini anlayarak yönlerini buraya çevirdiler. Bunun sonucunda Halifax’ın nüfusu sadece 2 senede yaklaşık %10 artarken 2021’de %30 artış oranı ile tüm Dünya’da ev fiyatlarının en çok arttığı şehir oldu.
Elbette ev fiyatlarının bu denli artması burada yaşayanlar için çok da iyi bir haber değil. Ontario’dan kaçanların şikayet ettikleri konular artık burada da karşımıza çıkmaya başladı: Evsizlik ve artan suç oranları. Genelde emeklilerin yaşadığı, çoğunluğun geniş bahçeli müstakil evlerde ikamet ettiği bölgelerden göçmenler daha önce hiç görmedikleri türden suç haberleri duymaya başladı.
Ancak tüm bunlar Halifax’ın hâlâ bir kıyı şehri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kanada’da ev almak için Vancouver veya Toronto’yu bırakıp Halifax’a gelenler, yazın plajlara ve doğal güzelliklere hayran kalıyorlar. Sıcak yaz aylarında, su kenarında vakit geçirmek ve okyanusun serin sularında yüzmek Halifax’ta yaşayanlar için büyük bir zevk.
Halifax’ın emeklilerin yoğun yaşadığı, sakin, huzurlu bir yer olmasının da birçok avantajı var. Toronto gibi büyük şehirlerin aksine burada insanlar daha sakin bir yaşam sürüyor, yolda tanımadığınız birinin size uzun uzun bir şeyler anlatması son derece olağan. Marketten domates alırken, tanımadığınız bir kadının size annesinin salça tarifini anlatması veya yürüyüş yaparken çocuğunuzu görüp Calgary’de yaşayan torununu ne kadar özlediğini uzun uzadıya anlatması Halifax’ta sıkça karşılaşabileceğiniz bir durum.
Bununla birlikte, Halifax’a taşınan beyaz bir Kanadalı arkadaşım, politik doğruculuk adına şöyle demişti: “Burada çok kültürlülük eksik, etnik restoranları özlüyorum.” Evet, burası fazla beyaz. Zira Toronto’daki %50’den fazla göçmen nüfusunun aksine burası, lisedeki sevgilisi ile evlenip yirmilerinde üç çocuk yapan beyaz Kanadalılar ile dolu. Torunu olduğunu söyleyen 39 yaşındaki banka gişe memuru çok da uç bir örnek değil.
Halifax’ta Nereler Gezilir?
Farmer’s marketten, Casino’ya kadar uzanan 2.5 km’lik kordonboyu, Waterfront açık ara en favori yerim. Yazın körfez jet skiler ve yelkenliler ile dolarken, mevsim boyu devam eden festival sahnelerinden ve sokak çalgıcılarından gelen müzikler hiç eksik olmuyor. Plaj voleybolu oynayanlar, yarı çıplak koşanlar, parktaki çocukların cıvıltısı ve birçok yemek kiosku ile son derece hareketli olan Waterfront, kışın derin bir sessizliğe gömülüyor. Öyle ki, Visitor Information bile 1 Mayıs’a kadar kapılarını kapatıyor, ha keza restoranların büyük bir kısmı da.
Üç tane üniversitenin olduğu bir şehirde kışın deniz kenarının bu kadar ölü olmasını aklım bir türlü almıyor. “Abi sen yanlış bakıyorsun, öğrenciler Argyle Street’te” diyor üniversitedeki kardeşlerimizden bir tanesi. Deniz kıyısının birkaç blok yukarısındaki, trafiğe kapatılmış bu sokak, birçok pub’a ev sahipliği yapıyor. Manzaranın bir mekân açmak için en temel şart olduğu bir şehirden gelen biri olarak, her tarafın deniz manzarası olduğu bir şehirde bodrum katlarına, camsız restoranlar, publar yapılmasını anlamıyorum, anlamayacağım. Sanırım bu sebeptendir ki, deniz manzarasına sahip az sayıdaki restorandan bir tanesi, Türk restoranı ve sadece Türkler, cam kenarına oturmak için özel istekte bulunuyor.
Halifax’in bölgedeki Fransızca konuşan Acadian topluluğuna karşı bir askeri üst olarak İngilizler tarafından kurulmasından mütevellit bugün şehrin göbeğinde kocaman bir hisar var. Halifax Citadel, bugün Parks Canada tarafından işletiliyor ve şehrin sembolü demek doğru olur. Canada Day ve Remembrance Day’de ücretsiz gezilebiliyor. Eskiden kışla olan bina bugün çoğunlukla I. ve II. Dünya Savaşlarına katılan Nova Scotialılar/Kanadalılar hakkında bilgi veren bir askeri müze görevini görüyor.
Keza körfezi korumak için zamanında kulelerin, tabyaların inşa edildiği Point Pleasant Park belediye tarafından yıllık 1 pounda Birleşik Krallık’tan kiralanmış. Deniz kenarında birçok anıtın olduğu park, şehrin içindeki en büyüğü ve piknik, koşu gibi uğraşlar için en keyiflisi.
Ve tabii ki Atlantik kıyısının güzel plajları. Halifax’a yarım saat mesafeden başlayarak birçok güzelim kumsallar bizi bekliyor. Martinique Beach ve Crystal Crescent Beach bizim favorilerimiz. Tabii tek bir sorun var: Okyanusun suyu Ağustosa kadar girilecek kıvama gelmiyor. Girilecek kıvam da en fazla Bozcaada suyu. Yoksa Antalya’nın sıcaklığı zaten hiçbir zaman mümkün değil.
Halifax’in İklimi Nasıl?
Hazır söz buraya gelmişken iklim ile kapatalım. Halifax’a ilk geldiğim gün 14 Hazirandı. Yağmurlu ve 11 derece sıcaklıkta bir hava vardı ve “Aman Allahım, ben nereye geldim?” diye kendimi sorguladım. Kyle bir keresinde “Ontario’da hava yazın +40, kışın -40 derece olabiliyor. 80 derecelik sıcaklık farkı herhalde dünyanın başka herhangi bir yerinde görülmüyordur.” demişti.
Halifax’ta böyle havalar yok. Yazın ortalama en yüksek sıcaklık 24-25 derece civarında. 30 derecenin üstü çok nadiren görülüyor. Öte yandan kışları da nadiren -15 derecenin altına düşüyor. Kar yağışı çok daha sınırlı. Örneğin bu kış, Şubat’a kadar sadece 6 cm kar yağdı. Atlantik kıyısında olduğumuzdan zaten yağmur çok. Karın arkasından hemen yağmur yağıyor. Karın iki günden fazla yerde kaldığını pek görmüyoruz.
Sonuç: Halifax’ta Yaşanılır mı?
Elbette bu herkesin hayattan beklentilerine, iş olanaklarına ve hayatının hangi evresinde olduğuna göre çok göreceli bir soru. Başta dediğim gibi her iş kolu için iş olanağı yok. Bunun dışında çok sosyal bir hayatınız varsa evet burada Toronto Raptors yok ya da Taylor Swift konsere gelmiyor. Yine de futbol ve hokey takımlarımız var ve geçen yıl Offspring ile Sting de burada konser verdi.
En can alıcı kısım: Kanada’da ev alma hayaliniz var mı? Toronto ve Vancouver’da sürekli artan fiyatlarla yoksa bu hayali, loto çıkması ile eşdeğer mi tutuyorsunuz? Ortalama ev fiyatı/hane halkı yıllık geliri oranı Toronto’da altı, Vancouver’da on iken, bu oran Halifax’ta sadece üç. Gerçekten burada bir ev almak için fırsatınız var.