St. John’s Şehrinden Kanada’nın Kalbi Toronto’ya – 1

Yedi-sekiz günlük Toronto gezisini tüm detayları ile iki bölüme sığdırma gibi bir iddiam yok elbette ama çok da sıkmadan bitirelim istiyorum. Sonra yedi gün gezdi 70 sene anlattı demesinler. 😊

Bu sefer biraz beni etkileyen yerler özelinde ilerlemek istiyorum.

St. Lawrence Market

Avrupa ülkelerinde genel olarak bir şehir meydanı, bir büyük bazilika/kilise ve bir de genellikle üstü kapalı pazar yeri olur. Tam da üstü kapalı bir Pazar yeri aslında. Et, balık, süt ve süt ürünleri, şarküteri, taze manav ürünleri, fırın ve pastane ürünleri… aklınıza gelebilecek her şey var. Aynı zamanda yemek yemek isterseniz gözünüzün önünde hazırlanan taze pişmiş ürünleri tüketebilirsiniz. Biz iki öğle yemeğini burada yemeği tercih ettik. Hiç de pişman değiliz. Çok güzel oldu pek de güzel oldu. Çok rahat bir oturma yeri yok, ayak üstü yemek gibi aslında ama bize çok keyifli geldi.

Yunan yemeklerinin olduğu restoran favori mekânımız oldu. Döner, börek, musakka, şiş kebap gibi komşu usulü Türk yemeklerine verdik kendimizi. Marketin derinliklerinde içilebilir yoğurt (Ayran değil), zeytinyağlı yaprak sarma, peynir doldurulmuş minik kırmızı biber, tatlı olmayan turşu gibi turşu bile bulduk. Bunlar aklımda kalan çeşitlerden bazıları.

Şimdi ‘Eee! Ne var bunda? Her yerde her şey var artık!’ diyebilirsiniz. Ama biz küçük olmasının yanı sıra Atlantik orasında olan ada şehrinde yaşıyoruz ve birçok şey yok. Olanlar da sınırlı. Buradaki orta doğu marketinde bazı ürünleri bulabiliyoruz ama onlar da şansa. Bazen var, bazen yok. Çeşitler, ürünleri getiren abinin inisiyatifi ve imkanları ile sınırlı. Bir başka mevzuu ise rakı vakası. İçimin yarası olan ve burada olmayan ürünlerden biri de rakı. Uzo, Arak olsa ona da razıyım ama onlar da yok. En yakın olan şey anasonlu bir Fransız içkisi. Yoklukta gider tadında. Desem de iyiden iyiye ona da alıştık. Neyse Toronto’dan biraz hasret giderdik Yeni Rakı ile, yanımızda valize de bir-iki tane sıkıştı. 😊 Bulduğumuz ilk yerde aldık ve bir bütün gün bizimle Toronto caddelerinde gezdiler. Gezdirilmiş rakının tadı da bir farklı oldu.

Distillery District

Öğle yemeğinin dibine vurup kalorilerin hücrelerimizi zorladığı bir gün yürüme mesafesinde olmayan Distillery District ziyareti yapmaya karar verdik. Geniş ve düz Toronto caddeleri, tesadüfi denk geldiğimiz keyifli ara sokaklar, parklar yürüyüş için uygun ama uzak. Yani geze geze 1,5 saatlik bir gidişten bahsediyoruz. Havanın sıcaklığı ve sırt çantalarımızda kendi eşyalarımızın yanı sıra rakı şişeleri de hesaba katılınca çok keyifli bir yürüyüş oldu. Bazı şeyleri sorgulamamak lazım. Dönüşte de akıllanıp toplu taşıma kullandık mı, peki? Tabi ki hayır! Yine 1 saat yürüyüp kaldığımız eve vardık ve çantalarımızı boşaltıp akşam gezi rotamız için yine kendimizi sokaklara attık.

Distillery District, bilenler için, İstanbul Bomonti Ada ile aynı mantıkta bir yer. Sadece biraz daha geniş bir alana yayılmış. Çeşitli yemek yerleri, alışveriş mağazaları, geçmişten günümüze korunmuş değişik binaları ve serpiştirilmiş sanat eserleri ile değişik bir yer. Yaz aylarında birçok farklı etkinliğe de ev sahipliği yapıyormuş. Biz gittiğimizde el yapımı ürünlerinin olduğu kermes gibi bir şey vardı. Pek ilgimizi çekmedi. Öğle yemeğinde yediklerimizi anında unutup kendimizi craft bira menüsüne verdik. Kuru kuru gitmez deyip menüden biralık atıştırmalıkları denemeyi de ihmal etmedik.

Harbourfront

Lake Ontario ve Toronto Island manzarası ile devasa şehir silüetinin buluştuğu bir yürüyüş rotası. Düzenlenmiş bir sahil yolu. Manzaranın tadını çıkartırken bir şeyler yiyip içebileceğiniz birçok mekâna da ev sahipliği yapmakta.  Buradaki favori mekânımız da Amsterdam Brewhouse oldu. Yiyecek menüsü ve tabi ki yine craft biraları bizim açımızdan gayet keyifli bulundu. Çok sevdiğimiz insanlar ile burada buluştuk hem onlarla geçirdiğimiz zamanın hem de mekânın keyfini bolca çıkardık. Sanıyorum üç ayrı gün burada yemek yedik.

CN Tower’ın farklı açılardan görüldüğü manzaraları da burada yakalayabilirsiniz. Tabi ki yakından gezmeyi de ihmal etmeyin. Stadyum, akvaryum CN tower etrafında konumlanmış. Toronto Railway müzesi de yine burada. Açık havada sergilenen birçok tren mevcut.

Caddeler, Müzeler

Yonge St. sanıyorum kesintisiz devam eden ve dünyanın en uzun caddesi. Dundas St. ile kesiştiği nokta Dundas-Yonge Sq. ve Eaton Centre. New York Times Sq. ile eş tutulan bir meydan. Günün her saati kalabalık. Her zaman bir hareket var. Devasa reklam ekranları, devasa bir alışveriş merkezi ve benim beklentimin altında kalan bir meydan. Ben çok daha büyük bir alan hayal etmiştim ama öyle değilmiş. ‘Devamı nerede? Bu kadar mı?’ dedirtti. Adını dünyaya duyuracak kadar meşhur bir meydan bu kadar küçük olamaz.

Dundas’tan kısa bir yürüyüş ile Nathan Phillips Sq.’e ulaşılabilir. Nispeten daha büyük ve meydan beklentimi karşıladı. Meydan gibi meydan. Bence şehir planlamacıları da benzer şekilde düşünmüş olacak ki simgesel Toronto yazısını buraya kondurmuşlar.

Bu meydanların etrafında uzun, dümdüz caddeler bulunmakta. Gece hayatının aynı zamanda ekonominin merkezi denebilir. Caddeler gündüz farklı gece farklı amaçlara hizmet etmekte. Yine buralarda farklı kültürlerin hâkim olduğu mahalleler mevcut. Kensington-China, Little Italy bunların başında geliyor.

King ve Queen St. görülmeye bence değer. Queen St. üzerinde iki ayrı dükkânı olan Ikkousha Ramen restoranını şiddetle tavsiye ederim. Servisten ürünlere her şey on numara, beş yıldız. Fiyatların da genele göre daha uygun. Etrafta yüzlerce farklı çeşit restoran mevcut. Kendinize uygun bir yer mutlaka bulacaksınız.

Bloor St. ise dünyaca ünlü, fiyat etiketlerine bakmak istemeyeceğiniz mağazaların yan yana sıralandığı bir cadde. Ara sokaklarında çok tatlı mekanlarda bir şeyler içebilir, etrafın tadını çıkarabilirsiniz. Alışveriş yapmayı tercih edebilirsiniz elbette ama bizim bütçemiz sadece bakmaya yetti.

University of Toronto çevresinde yürümek, Queen’s Parkta takılmak, hazır oralarda iken Royal Ontario Müzesini gezmek, daha modern bir müze gezeyim diyenler Art Gallery of Ontario’ ya göz atmak isteyebilir. Yapılacak listenize göre zaman ayarlaması yapmanız gerekmekte. Özellikle Royal Ontario Müzesi bir hayli zaman alıyor.

High Park

Düzenlenmiş yürüyüş yolları, göletleri ile yeşillikler içinde büyük bir park. Toronto downtown keşmekeşinden uzakta olan bir yer. İçin de minik bir hayvanat bahçesi bile var. Ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri olmayabilir ama Toronto’ya gelip vaktiniz de varsa bir bakıp çıkın derim. Etrafında yaşıyor olsam günlük yürüyüşler yapmaya, nefes almaya, vakit geçirmeye düzenli olarak gelirim. Şehre sakin bir nefes alanı sağlıyor.

Çok daha az duyulmuş olmasına rağmen şehrin diğer tarafına konumlanmış Riverdale Park ile başlayan parklar ve trail zinciri çok daha büyük ve güzel geldi bana.

Tabi ki yakın olan iyidir mantığı ile, yakınınızda ise Trinity Park da bu listede yer alabilir. Şehrin birçok yerinde yeşil, sakin, sessiz ve nefes almaya uygun bir park, bahçe bulabilirsiniz.

High Park günümüzde, High Park’a yakın olan bir yerde Medieval Times gösterisine gittik. Orta çağ eğlencelerinin canlandırıldığı, yemek yerken izlediğiniz değişik bir gösteri. Farklı gösterilerden hoşlanıyorsanız gitmenizi tavsiye ederim.

Riverdale- Greek Town

Kanada Geyikleri ile buluşmak için gittiğimiz Greek Town ve civarında birkaç saatimizi geçirdik. Yunan-Türk komşuluğunu burada da devam ettiren birçok dükkâna ev sahipliği yapmakta. Meyhane ve tavernalar yan yana sıralanmış. Anlatacak çok uzun bir şey yok tadına bakmak, etrafı koklamak lazım. Kanada sokaklarında pek de alışık olmadığınız bir enerji hâkim etrafa. Şehir merkezinden çok daha sakin ve yaşamaya çok daha uygun bir bölge gibi geldi bana. Hem de metro ile 30 dakikada şehir merkezine ulaşılabilir.

Bizim esas hedefimiz sevgili arkadaşımız Evren’i ziyaret etmekti. Nazik daveti için tekrar teşekkür ederiz. Bizleri çok güzel karşıladı ve ağırladı. Araya da bir video sıkıştırdı. Masaya çay, bir sürü yiyecek ve hemen bir kamera koydu. Bir baktım yakamda mikrofon var, videodayız. Bizim için çok tatlı bir anı oldu. Aynı zamanda YouTube için ilk, şimdilik tek videomuz.

Toronto bizim için güzel bir seyahat anısı olarak zihin raflarımızda arşivlendi. Güzel anılar biriktirdiğimiz bir deneyim oldu. Anlattıklarımla sınırlı değil. Toronto’yu bilenler şurası da var, burası da var, şu ya da bu diyebilirler. Çünkü çok büyük metropolden bahsediyoruz. Kısıtlı günde biz bu kadar gezebildik. Umarım çok daha güzel geziler bizlerle ve sizlerle olur. Herkes istediği yere gider, gezer, görür, yer içer ve deneyimler.

Güzel günlerde yeni seyahatlere…

Sevgilerimle,

İmer

 

 

Yorum bırak